Gazap Üzümleri - John Steinbeck
- antalyakitapkulubu

- 3 Ara
- 2 dakikada okunur

John Steinbeck’in kaleme aldığı Gazap Üzümleri yoksulluğun, köksüzlüğün ve insan onurunun sınandığı bir dönemi anlatmakla kalmayan; aynı zamanda okuyucuyu toprağın kalbine doğru çeken bir kitap. Romanın açılışındaki susuz ve çatlamış araziler yalnızca ekinlerin değil, insanların geleceğinin de kuruduğunu hissettirir. Doğanın bu sertleşmiş yüzü, yaklaşan fırtınanın sessiz başlangıcıdır. Kuraklık, ekonomik çöküşten önce gelen, insanların yurtlarını terk etmelerine neden olacak ilk darbedir. Bir bakıma doğa, kendisinden uzaklaşan insanlara verdiği cezayı ağır bir dille ilan etmektedir.
İşte tam da bu noktada, doğanın insanla kurduğu kadim ilişkinin bozulması, romanın odağını doğal felaketlerden toplumsal dönüşümlere doğru kaydırır. Steinbeck’in makineleri işlerken kullandığı tavır özellikle dikkat çeker. İnsan ile toprağın yüzyıllarca süren uyumlu alışverişi, metal bir yaratığın gelişiyle bozulur. Traktör, üretimin bir uzvu gibi değil de toprağın yumuşak yüzeyine hunharca dalan bir güç olarak betimlenir. Yazarın kaleminde makine, bereketin akışını anlatmaz; zira onun ritmi insanın yüreğinden değil, motorun donuk titreşiminden gelir. Burada traktör, insan ile doğa arasındaki anlaşmayı bozan bir “aracı” değil, bir “hakimiyet” simgesi, insan emeğini yok sayan, toprağın ruhunu duymayan bir çağın habercisidir.
Romanın merkezinde yer alan anne figürü ise tüm bu yıkımın ortasında sabit bir nokta gibidir. Ailenin geri kalanı isimleriyle tanınırken onun yalnızca “anne” olarak var olması, bireyselliğini silmek yerine onu daha da evrenselleştirir. Bir kadının, ailesi darmadağın olurken bile içsel bir kararlılıkla onların yükünü taşıması, romanın en güçlü damarını oluşturur. Onun sessiz direnci, Steinbeck’in dünyasında insanlığın son sığınağıdır: Toprak kurur, fiyatlar düşer, makineler delip deşer, fakat bir anne sapasağlam durur.
Büyük Buhran’ın yarattığı ekonomik yıkım, romanın insani dramının arka planını belirler. Tarımsal ürünlerin fiyatları birkaç yıl içinde, çiftçilerin emeğini karşılamayacak kadar sert bir biçimde düşmüştür. Çiftçilerin ürettikleri ürünlerin hızla değer kaybetmesi, aileleri yollara düşmeye zorlayan temel nedenlerden biridir. Topraklarından koparılan bu insanlar, yalnızca geçim kaynaklarını değil, kimliklerinin dayandığı yaşam biçimini de kaybetmenin ağır yükünü taşırlar.
Romanın en dokunaklı yanı, tüm bu acının içinde büyüyen “dayanışma kültürü”dür. Joad ailesi yola çıktığında yalnızca açlık ve belirsizlikle değil, birbirine tutunmayı öğrenmekle de sınanır. Yolda karşılaştıkları diğer göçmenlerin hikâyeleri, romanı bir birey hikâyesi olmaktan çıkarıp bir toplumun ortak yarasına dönüştürür. Yazarın sürekli genişleyen bu bakış açısı okuru düşüncelere sürükler: İnsan tek başına kaldığında kırılgan; fakat bir araya geldiğinde çorak toprağın bile karşısında direnç oluşturabilecek bir varlıktır.
Steinbeck’in metnindeki en etkileyici şey ise umut kelimesinin açıkça telaffuz edilmese de her satırda varlığını hissettirmesidir. İnsanlar, romanın karanlık dünyasında bile küçük ışıklar yayarlar: bir annenin elleri, bir yol kenarı sohbeti, bir yabancının paylaştığı ekmek… Tüm bunlar, en sert ekonomik krizlerin bile insan ruhunun dayanıklılığı karşısında sınırlı olduğunu gösterir.
Gazap Üzümleri böylece yalnızca bir göç hikâyesi değil; toprağın insanla, insanın da kaderle yaptığı zor bir hesaplaşmadır. Kuraklık, makineleşme, yoksulluk ve yıkım… Ama bütün bunların ortasında, kaybedilecek çok şey olsa da kaybolmayacak bir şey vardır: Bir arada durma gücü.
- Başak ÇATIKKAŞ -


Yorumlar